boyalarımı burnuma doldurmuşum sanırım
kağıtlarım kopmuş ıslanmaktan
ordan oraya savrulmuş
tutukluğumun da ilhamı olur muymuş?

elimin düzüyle bir sevsem seni, sizi
bir dokunabilsem
ellerim kamaşır
dokunamam bir daha başka yere.

lütfen susun
göğüs kafesimi dar eden kısa ve kesik çizgiler
gidin kendinize hemen yıkılacak bir ev kurun.
sazım sustuğunda ne der
ne dinler sesim yalnızlığında
kalabalığında ne duymaz.

evim konuşur çatısı kırmızı
gözleri pek bir hüzünlü
kahvesi soğumuş, aldırmaz.

kapar gözlerini sazım
ve uyur
uyur, düşünde ne görür
düşünde uyuduğunu görür sazım, üzülür.
ufacık bir ses kırıntısı yetiyor
ellerimi bağlamaya kalemlere
işte o görülen ses dedikleri
balıkların çıkardığı.

göreceğimi gördüm.
öyle böyle değil
düşümde gördüm ayrılırken gördüm bayılırken gördüm
ama gördüm işte
ben de öleceğim.
aklıselim bir insan, doğuştan anladığı bir dilden kaçmaz. o dili konuşan insanlarla vakit geçirir, kaynaşır. o dilde konuşur, şarkı söyler, kendini ifade eder. ama angut bir insanın yapacağı şey daha doğru düzgün anlayamadığı bir dil konuşulan yere gelip, orda hayatını sürdürmeye, üstelik o dili harikulade konuşan insanlarla yarışmaya çalışmasıdır. be angut, daha anlayamıyosun bile. daha kendini anlatamıyosun bile. neyin peşindesin. neyin. neyin. neyin. niye. niye.
aşk değilse neydi adamın gitmesi
neydi dedenin kaçması
peki kalanınki de değil miydi aşk
aşk neydi peki
hem gidenin, hem kalanındı
hem sıcak hem de soğuktu
hem ağlıyor hem de gülüyordu aşk
piçlik pezevenklik yapıyordu
birilerinin parasını çalıyordu
içine giriyordu
ihanet ediyordu.

hiçbir zaman, tek bir doğru yoktu
tek bir neden veya çözüm,
bir tane aşk, yoktu.

insan vardı.
ve
sokakta hayvanlar
zaten hep oradaydılar

ama biz duvarlar ördük
ve onları içlerine koyduk
burası bizim dedik
sen bizim kedimizsin.
dışarıda kalana
burası bizim dedik
başka bir duvar bulduk ona
ya da duvarı üzerine.
peki onu eve almak da
dışarı çıkarmak da değil miydi aşk?
duvar örmek de aşk değil miydi? biz yanıldık.
aşk hepsiydi ve biz yanıldık. hepsi değil sandık.
peki bu sanrı da bir aşk değil mi? inandığın çoğu şey gibi
insan, et, deri ve ten gibi.


kağıttan karınlar
nefes alıp duruyorlar.
kırmızısı akıyor içinin
                      havanın içine
                                 karışıyor.



göremiyorsun havanın içini ya
olmasa götüme benzerdin
morarırdın.


çocukken yaptığım yıldızlar hep sikik olurdu. böyle.











evet evet, böyle.
oysa. yıldız, yıldızdı.
ve
zaten
çoktan
'ölmüştü.
büyük gözler, balık ismi. hep olmayacak şeyleri var, yakışmayan. -ona. daha doğrusu "onun" yakışmadığı özellikler. demek ki bazen tuzak oluyor (mu?) acaba.
ya da, benim ulaşamayıp, sadece tasvir edebileceğim bir akvaryum mu bu? içine dalamayacağım? bu iyi bir şey mi? ama zaten balıklar da yaratmıyor muydu çocuğu? içine dalacak kişiyi?
o zaman ben dalamıyorsam, hayal değil miydim?
gerçek miydim ben?
...

bağırsakların kaç kilo eder söylesene şeftali?